Üçüncü Kişinin Borcunun Teminatı Olarak Tesis Edilen İpoteğin Kaldırılmaması Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği Konulu Anayasa Mahkemesi Kararı Resmi Gazete’de Yayımlanmıştır

Şahıs Hukuku, Anayasa Mahkemesi

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından, üçüncü kişinin borcunun teminatı olarak taşınmaz üzerinde tesis edilen ipoteğin kaldırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin 2018/25663 başvuru numaralı, 14/9/2021 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı (“Karar”) , 20.12.2021 tarihli ve 31695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

  • Olay Özeti

Somut olayda Başvurucunun damadı Bankadan 36 ay vadeli ev kredisi kullanmıştır. Başvurucunun damadının kullandığı ev kredisinin teminatı olarak başvurucunun taşınmazı üzerinde Banka lehine ipotek tesis edilmiştir.  Başvurucunun damadı kredi borcunu bankaya ödemiştir. Başka bir ticari ilişkide ise başvurucunun damadı çek düzenlemiş ve çeklerin tahsili için aynı banka tarafından icra takibi başlatılmış ve takip kesinleştirilmiştir.

Başvurucunun ev kredisi borcunun tamamının ödenmesi sebebiyle taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını talep etmesinin üzerine Banka başvurucunun damadının kullanmış olduğu ev kredisi borcundan ayrı olarak Ö. Anonim Şirketiyle ticari ilişki kapsamında anılan Şirket lehine düzenlediği çeklerden ötürü Bankaya borçlarının bulunduğunu ve söz konusu borçlara ilişkin olarak icra takibi başlatıldığını belirterek anılan borçların da ipotek kapsamında olması nedeniyle ipoteğin kaldırılmayacağını bildirmiştir. Kredi borcu ödenmesine rağmen ipotek kaldırılmamıştır.

  • Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi  

Başvurucunun şikâyetinin özü, taşınmazının üzerindeki ipoteğin kaldırılmamasına ve bu nedenle taşınmazının mülkiyetini kaybetme riski altında kalmasına yöneliktir. Dolayısıyla, başvurucunun tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

Başvurucunun şikâyeti ipotekle güvence altına alınan borcun kapsamının öngörülemez biçimde genişletildiğidir. Diğer bir ifadeyle başvurucu, tarafların iradesi arasında uyumsuzluk bulunduğunu ileri sürmektedir. Başvurucu, ipoteğin damadın sadece Bankaya olan borcunu kapsadığını, üçüncü kişilere olan ancak Banka tarafından temellük edilen borçlarını kapsamadığını belirtmekte; Bölge Adliye Mahkemesinin ipoteğin kapsamını Banka tarafından ciro yoluyla temellük edilen borca sirayet ettirmesinin öngörülebilir olmadığını savunmaktadır.

Somut olaydaki ipotek senedine bakıldığında senedin ilk sayfasında başvurucunun damadının kullanmış olduğu veya kullanacağı kredilerden doğan borçların ipotek kapsamında olduğu belirtildiği hâlde ikinci sayfasında ipoteğin başvurucunun damadının kullandığı kredilerin yanında sair bankacılık ve borç işlemlerinden doğan borçlar ile herhangi bir şekilde Bankaya karşı doğmuş borçları da içerdiği belirtilmiştir. Bu bağlamda, ipoteğin kapsamına ilişkin olarak ipotek senedinde çelişkili hükümlerin yer aldığı tespit edilmiştir.

İpotek senedinin ikinci sayfasındaki hükümden bile ipoteğin başvurucunun damadının üçüncü kişilere olan borçlarını da kapsadığı anlamının çıkarılmasının güç olduğu değerlendirmesinde bulunulmuş; senedin ikinci sayfasındaki hükümde borcun kapsamının biraz daha genişletilmiş olsa bile başvurucunun damadının sair bankacılık ve borç işlemleri ile herhangi bir şekilde Bankaya olan borçlarından söz edildiği ifade edilmiştir. Bu hükümlerin lafzından başvurucunun damadının üçüncü kişilere olan ancak Banka tarafından temellük edilen borçlarının da ipotek kapsamında değerlendirileceği kolaylıkla anlaşılamayacağı; başvurucunun bir tacir olmadığı gözetildiğinde ipotek senedinin bu hükmünden E.K.nın üçüncü kişilerle olan ticari ilişkileri çerçevesinde doğan fakat Banka tarafından temellük edilen borçların da ipoteğin kapsamına dâhil olduğunu makul olarak öngörebileceği sonucuna ulaşılamayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur.

Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesine göre;

  • Devletin mülkiyet hakkından doğan yükümlülüğü sadece hukuksal çerçeve oluşturmaktan ibaret olmayıp aynı zamanda ipotekten kaynaklanan uyuşmazlıkları bu hukuksal çerçeveye uygun olarak ve öngörülebilirlik ilkesi ışığında uygulama sorumluluğu da bulunmaktadır.
  • İpotekle teminat altına alınmış bir alacağın temellük edilmesi Banka yönünden daha risksiz olacağından borçlusunun alacakların temellük edilmesi Banka yönünden ticari bakımdan tercih edilebilir olacaktır. Bu durum başvurucunun menfaati ile ipotek alacaklısı olan Bankanın menfaati arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmaktadır.
  • Sonuç

Söz konusu kararda; ipoteğin kapsamı konusunda tarafların iradeleri arasında uyumun bulunup bulunmadığının kesinliğe kavuşturulmasının, ipotek kapsamında kalan borcun başvurucu tarafından makul olarak öngörülemeyecek derecede genişletilmesinin ve bu suretle başvurucunun ölçüsüz bir külfete maruz bırakılmasının ipotek alacaklısı ile ipotek borçlusunun menfaatleri arasında ciddi bir dengesizliğe yol açtığı, bu nedenle devletin Anayasa'nın 35. maddesinin öngördüğü pozitif yükümlülüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Saygılarımızla,

Zümbül Hukuk ve Danışmanlık

info@zumbul.av.tr